11.2.10

İğnenin 500 yıllık dansı: Lefkara İşi

Beş yüz küsür yıllık bir gelenek olan Lefkara nakış işçiliği, anneden kıza aktarılan bir gelenek. Lefkara İşi, Kıbrıs kültürünün yüzyıllardır değişmez simgesi olmayı sürdürüyor.

Yüzyıllardır farklı medeniyetlerin hakimiyeti altında kalan Kıbrıs, yöresel el sanatları açısından birçok farklı kültürün sentezine dayalı bir zenginliğe sahip. Birçok uygarlığın izlerini mozaiğinde taşıyan Kıbrıs, el sanatları açısından tarihte hep önemli bir üne sahip olmuş. Krallara, kraliçelere, komutanlara sunulan Kıbrıs el sanatlarının nadide örnekleri, kişisel koleksiyonların gözde parçaları olmuş.
El sanatları açısından hayranlık uyandıran bir çeşitlilik ve zerafete sahip Kıbrıs kültüründe, yüzyıllardır belki de en çok rağbet gören parça ise, Lefkara İşi olarak bilinen nakış işçiliği. 1953 yılında İngiltere Kraliçesi’ne bir örneği sunulan Lefkara İşi, adını Kıbrıs adasının güneydoğusunda yer alan küçük ve sevimli bir kasabadan alıyor. 1481 yılında Kıbrıs’a gelen Leonardo da Vinci, bir parça Lefkara İşi’ni Milano Katedrali’nde sergilemek üzere yanında götürmüş. Sonrasında, bu eşsiz parçanın ünü Milano’da yayılmış.
Venedik dantellerini kıskandıracak incelikteki Lefkara İşi’nin öyküsü ise, kendi güzelliği kadar müstesna.

Dantelin büyüsü
Besteci Vivaldi’nin, bütün o muhteşem eserlerini nasıl bestelediği anlatılırken, Venedikli kızların eteklerindeki zarif dantellerden ilham aldığı söylenir. Danteli çok seven Venedikliler, Kıbrıs’ı 15. yüzyılda hakimiyetleri altına aldığında, Lefkara’da halihazırda nakış işçiliği yapıldığı biliniyor. Venedikliler’in çok ilgi göstermesi ile ünlenen Lefkara dantellerinin üretimini artırmak için o dönemde köyde kurslar açılmış. Lefkaralı genç kızlar ve civar köylerden gelen kızlar, Lefkara’ya özgü bu nakış işçiliğini bu kurslarda öğrenmişler.
Zenginliğin en önemli simgelerinden biri olan gösterişli dantellerin çok rağbet gördüğü Venedik’te, İtalyan tüccarların Kıbrıs’tan götürdüğü Lefkara İşi danteller kısa sürede önemli bir yer edinmiş. Venedikli genç hanımlar, balolarda bu muhteşem dantellerle gösteriş yapıyorken, Lefkara halkı da dantel ihracatından önemli gelir elde etmeye başlamış. Kısa sürede, civar köylerden gelen kızların da katılımıyla, Lefkara nakış işçiliği, bölgede önemli bir üretim ve geçim kaynağı olmuş.
1481 yılında Kıbrıs’a gelen ünlü sanatçı Leonardo da Vinci’nin, bu harikulade el işçiliği örneklerinden satın almak için Lefkara’yı bizzat ziyaret ettiği söylenir. Da Vinci, aldığı el işi dantelleri Milano Katedrali’ne hediye eder ve burada sergilenen danteller büyük ilgi görür. Bugün Leonardo Da Vinci tarafından seçilen Lefkara nakışında bulunan motif, onun adı ile anılıyor. Motif, Kıbrıslı Türkler tarafından ‘dere’ olarak adlandırılıyor.
1571 yılında Osmanlı idaresine geçen Lefkara’ya yerleşen Türkler de bu ince ve zarif dantel işçiliğini öğrenerek, Anadolu’dan getirdikleri modellerle zenginleştirmiş. Sonraki yüzyıllarda, adaya gelen turist ve tüccarlar, Lefkara İşi dantellerden yanlarında götürerek farklı coğrafyalarda bu el sanatlarının varlığını sürdürmüşler.
18. yüzyılda yoğun olarak göç etmeye başlayan Lefkaralı Rumlar da, sahip oldukları bu kültürel mirası başka ülkelere taşırlar. Bu süre boyunca nakış, Lefkara köyü için o kadar önemli bir gelir kaynağı olur ki, sağlanan gelir ile köye bir hastane ve beş sınıflı bir okul yaptırıldığı söylenir.
Uzun yıllardır Lefkara işi yapan Şenay Ekingen, Lefkara İşi’nin savaş ve zorluk zamanlarında aile geçimine katkılarını ve Lefkara İşi ile tanışmasını şöyle anlatıyor: “1964 yılında Lefkara yerlilerinin bir kısmı, Akıncılar bölgesine göçtüler. Ben de Lefkara İşi ile bu sayede tanıştım. 1970’li yıllarda, el sanatlarına olan düşkünlüğümün de etkisi ile bu kişilerden Lefkara İşini öğrendim. O dönemde insanlar geçim sıkıntısı çekerken, bu el sanatı ile geçimlerini sağlamaktaydı. Ailemin desteği ile ben de bu işi öğrenmeye karar verdim. 1974’e kadar da bu işi yaptım. Ancak 74 sonrası malûm nedenlerle bir durgunluk yaşadık. 1987 yılında tekrar başladığım Lefkara işini, o günden beri esas mesleğim olarak sürdürüyorum.” Şenay Hanım, Büyük Han’da bulunan dükkanı Sü-Ha Ticaret’te 2002 yılından beri, yaptığı işleri sergiliyor.
Aynı dönemin bir başka tanığı, Talat Ermetal, Lefkara işi ile postahanedeki görevi sırasında tanışmış. 1962-74 yılları arasında postanede çalışan Ermetal, bu dönmede ABD ve İngiltere’ye yüksek miktarda Lefkara işinin gönderilmesine tanık olmuş. Ermetal, 1974 sonrasında bu işi kendisi yapmaya karar vermiş: “Lefkara’lıların yerleştikleri bölgelere giderek, eşimin hazırlamış olduğu motifleri, onlara yaptırdım ve Pile aracılığı ile, Rum tarafına pazarladım. Pazarladığım ürünlerin içerisinde tepsi, çerçeve gibi eşyaların ise kaplamalarını ben hazırlamaktaydım.” Bugün, Talat Ermetal, yılların deneyimi ile, Lefkara işlerini Büyük Han’daki dükkanında ziyaretçilere sunuyor.

El emeği, göz nuru
Anadan kıza geçen bir gelenek olan nakış işçiliği, mekândan ve zamandan bağımsız, hep kadınlarla özdeşleştirilmiş. Mısır’da tahtın koruyucusu olduğuna inanılan dokuma tanrıçası Neith’ten, Yunan Mitolojisinin talihsiz nakışçısı Arakne’ye; Odysseus’un sadık eşi Penelope’den, yün dokuma tezgahında büyü yaptığına inanılan pagan kadınlarına; kocası VIII. Henry’nin gömleklerini işleyen Aragon’lu Catherine’den, çağdaş sanatın marjinalliğinde nakışı ve dokumayı yeniden gündeme getiren Kahireli sanatçı Ghada Amer’e...
Lefkara nakış işçiliği de Kıbrıs’ta yüzyıllardır kadınlar ve genç kızlar tarafından sürdürülüyor. Lefkaralı hanımların, annelerin, kızların ince ellerinde özenle hayat bulan Lefkara İşi, iki grupta toplanıyor: Keten üzerine Lefkara İşi ve iğne işi Lefkara. İkisinin de işlemesi sırasında yastık kullanılıyor. İğne işi Lefkara’nın yapımı son derece zahmetli, ancak ortaya çıkan sonuç büyüleyici. Keten üzerine Lefkara İşi yapılırken, yastık üstüne tutturulan keten kumaşın ipleri çekiliyor ve iğne ile kareler oluşturuluyor. Yıldız dolgu işlenerek ve kesme yolu ile süsleme yapılarak Lefkara İşi o nazenin görüntüsüne kavuşuyor. Motiflerin tamamlanması sonrasında tüm işin etrafına kemer işlemesi veya simbi yapılıyor.
Lefkara keteni önceleri Kıbrıs'ta ekilmekte ve yöreli kadınlar tarafından dokunmaktaymış. Geçmişte keten dışında kaput ve deri üzerine Lefkara İşi de yapılmaktaymış. Annelerin, kızlarının çeyizleri için dokuduğu Lefkara İşi, zamanla güzelliğinden ötürü farklı coğrafyalara da yayılarak, ticarî bir değer kazanmış. Bugün de, Lefkara İşi Kıbrıs kültürünün önemli bir temsilcisi. Adaya gelen turistler, bu dantel örneklerine büyük ilgi gösteriyor. Ancak, güzelliği ile büyüleyici olan Lefkara İşinin ardındaki hikaye ve tarih malesef çok fazla bilinmiyor. Adayı ziyaret eden turistlere hitaben Lefkara İşi; tabak, çanta, bardaklık gibi eşyaların üzerine uygulanıyor. Anılır Art Gallery’den Aysın Anılır, özellikle turistlerin ilgi duyacağı, kılıf, kitap ayıracı, tepsi, gibi daha portatif işler üzerine çalışıyor. “Kıbrıs kültürünün hazinelerinden sayılacak Lefkara işleri, bu kültürü yayabilmek amacı ile de oldukça önem taşımaktadır”, diyor Anılır. 2001 yılından beri Lefkara işi yapan Anılır, temel teknikleri Lefkaralı komşusundan öğrenmiş Onun için bu sanatı yaşatmak ve tanıtmak çok önemli.

Geleneği yaşatmak
Kültürel zenginliklerin ve el sanatlarının korunması, günümüzün teknoloji ağırlıklı yaşamında çok büyük önem taşıyor. Seri üretimin, fabrikasyon ve kullanıma hazır eşyaların yaygınlaştığı çağımızda, yerel kültürün özgünlüğünü ve otantikliğini sürdüren el sanatları, hızlı bir gerileme ile yok oluşa sürükleniyor. Bunun değiştirilmesi, el sanatlarının ve yerel kültürün yaşatılması için birçok kurum farklı girişim ve projeleri hayata geçiriyor.
Kuzey Kıbrıs’ta 1977 yılında kurulan Halk Sanatları Enstitüsü (Hasder), Kıbrıs halk sanatlarının korunup yaşatılması ve yaygınlaştırılması yolunda çalışmalar yapan derneklerden biri. Has-Der, Kıbrıs el sanatlarının üretimini, mesleki eğitim verilmesini, üretilen ürünlerin sergilenmesini ve satışını gerçekleştiriyor.
Geleneksel Kıbrıs evlerinin en önemli süs eşyalarından biri olan ve Leonardo Da Vinci’den günümüz turistlerine kadar Kıbrıs’a gelen hemen herkesin ilgisini çeken Lefkara İşi, bu gibi derneklerin ve kültürel mirasını yaşatmaya çalışan Kıbrıslılar’ın sayesinde günümüze kadar ulaşmış. Bu zarif ve köklü geleneğin gelecek kuşaklara ulaşması ise, ancak yeni nesil gençlerin göstereceği ilgiyle mümkün.



Leonardo Da Vinci ve Lefkara
Ünlü sanatçı Leonardo Da Vinci’nin 16. yüzyıl başlarında, Magusa’daki kent duvarlarını yenilemek için Venedikli yöntecililerin daveti üzerine Kıbrıs’a geldiği çeşitli kaynaklarda belirtiliyor. İşte bu ziyareti öncesinde, 1481 yılında Leonardo, güzel dantellerin narin hanımların ellerinde hayat bulduğunu duyduğu Lefkara köyünü ziyaret eder. Bir parça Lefkara İşini, Milano Katedrali’nin altarında sergilenmesi için yanında götürür. Leonardo’nun güzelliği karşısında büyülendiği Lefkara dantellerinin motiflerini, Milano’daki Santa Maria delle Grazie Manastırı’nın yemekhane binasının duvarını süsyelen ölümsüz eseri Son Akşam Yemeği’nde de kullandığı söylenir.
İsa ve havarilerinin yemek yediği masanın üzerindeki örtünün sağ ve sol uçlarındaki desenlerin, Lefkara danteli desenlerinden etkilendiği iddia ediliyor. Leonardo’nun beğenerek satın aldığı Lefkara İşinin üzerindeki desenler, bugün Da Vinci deseni olarak bilinmekte. Kıbrıslı Türkler arasında bu desene verilen ad ise ‘dere’.



Dokumacılık, nakış ve kadınlar
Kumaş dokumacılığı ve nakış işçiliği birçok kültürde tarih boyunca hep kadınlar ile özdeşleştirilmiş. Dokumacılığın gerçekten de kadınlar tarafından yapılan bir uğraş olmasının yanı sıra, bu ilişki ile ilgili birçok söylence ve inanış var. Yunan Mitolojisi’ndeki talihsiz Arachne, bu tip öykülerin bilinen en eskilerinden. Hikaye şöyle: Arachne, o kadar güzel nakış dokumaktadır ki, tanrıça Athena onu bir düelloya davet eder. Hangisi en güzel deseni dokursa, yarışmayı o kazanacaktır. Kızın nakışı karşısında dili tutulan Athena öfkelenir ve Arachne’nin nakışını yırtar. Zavallı Arachne, üzüntüsünden kendini asar. Ama Athena, onu, sonsuza kadar ağ örsün de hiç bir faydasını göremesin diye örümceğe dönüştürür.
Avalon’un Sisleri filminde, pagan dinine mensup kadınları, dokuma tezgahında büyü yaparken görürüz. Zira Hıristiyanlık öncesi Britanya’sında, bu yaygın bir inanıştı.
Alfred Lord Tennyson’ın ‘Lady of Shalott’ şiirinde ise, aynı isimli kahramanın büyülü dokuma tezgahı, ona dış dünyayı yansıtan bir aynadır.
Dokumacılık, nakış ve ağ örme; eskiden geleceğin şekillendirilmesi olarak algılanırdı; ve kadınlar bu marifete sahip olduklarından, mistik bir biçimde geleceği şekillendirebilecekleri düşünülürdü.

****Caretta Dergisi'nde yayımlandı.

No comments: