22.5.07

Orhan Pamuk’un paralel dünyaları


Proust kadar içe dönük, Umberto Eco kadar maceracı, Italo Calvino kadar masalsı, Joyce kadar karmaşık, Borges kadar çok yüzlü, Marquez kadar büyülü, Dante kadar gözü pek... Cannes Film Festivali’nin jürisinde yer alan Orhan Pamuk, Türkiye’de adına düzenlenen iki sempozyumla gündemdeydi...

Market ve kitapçı rafları, ‘Benim Adım Kırmızı’ ile dolup taşarken tanışmıştım Orhan Pamuk’la. Kitabın arkasındaki düşünceler, sorular ve yazılar arasında kaybolmuş hınzır bakışlı fotoğrafı, elimde tuttuğum kitabın bir şeyler değiştirebileceğini fısıldıyordu. Büyük ve kalın gözlüklerini delercesine gözlerime değen bakışları, aynı baskıdan milyonlarca olmasına rağmen, bana özel bir şey söylemeye çalışıyordu sanki: Sana anlatacağım öyle çok şey var ki...
‘Benim Adım Kırmızı’nın elimden tutup beni kapılarından geçirdiği dünya, Dante’nin macerasından daha fazlasını sunuyordu. Kişisel Virgilius’um Orhan Pamuk, beni Yeni Hayat’a sürüklüyordu. Kitapların altını çizen karakterle bu kitapta karşılaşmıştım. İlk altını çizdiğim satır bu oldu.
Sınırları bulanıklaşan gerçeklik ve rüya, birbirine geçen karakterler... Karanlık atmosfer ve yanıltıcı hafıza... Kelime oyunları ile kurulu bir paralel dünya... Babil Kitaplığı gibi karmaşık kurgular... Sessiz Ev, Beyaz Kale, Öteki Renkler, Kar... Marcel Proust kadar karanlık ve içe dönük, Umberto Eco kadar maceracı, Italo Calvino kadar masalsı, James Joyce kadar karmaşık, Borges kadar çok yüzlü, Marquez kadar büyülü, Dante kadar gözü pek Orhan Pamuk romanları, hayatımın vazgeçilmezleri arasında yerini almıştı...
Orhan Pamuk’u anlamakBillboardlarda kitaplarının reklamı yapılan bu adama herkesin kızgın olduğu bir zamanı hatırlıyorum. Edebiyat; böyle alanlara, sokaklara taşınamaz diye karşı çıkanları. “Orhan Pamuk çok satıyor, ama çok okunmuyor” diyenleri ve “Yeni Hayat’ı eline alan 10 kişiden sadece biri sonuna kadar okuyabiliyormuş” diyen istatistikleri okudum. Orhan Pamuk dili kullanamıyor diye atıp tutanları, kültürümüzü bilmiyor diye ona saldıranları duydum... Orhan Pamuk’u anlamadıklarını çok iyi biliyordum.
Engin Kılıç’ın yayına hazırladığı ‘Orhan Pamuk’u Anlamak’ kitabı ile böyle bir zamanda karşılaşmıştım. Derlediği makaleler, yazarın o zamana kadar yayımlanan eserleri üzerine açılımlar getirmeyi hedefleyen, Orhan Pamuk’u anlayan akademisyenler tarafından, Orhan Pamuk’u anlamak isteyen insanlar için yazılmışlardı. Orhan Pamuk’u anlamak istemeyenler bu kitabı anlamadı; almadı, okumadı ve onu mahkeme salonlarına sürükleyip kitaplarını yakma cüretini bile gösterdiler.
Edebiyat camiasının Nobel’e pek rağbet etmediğini biliriz. Öyle ya vakti zamanında Sartre ödülü reddetmişti. Ancak Pamuk’u, Sartre gibi ödülü reddetmeye davet edenlerin unuttukları bir şey vardı. Fransız muhafazakârları, 1960’larda Fransa’nın Cezayir’e müdahalesini acımasızca eleştirerek şimşekleri üstüne çeken Sartre’ın tutuklanmasını istemişti Charles de Gaul’den. De Gaul’ün yanıtı kesindi: “Asla! Sarte da Fransa’nın bir yüzüdür”...
Pamuk’un Nobel’i kazanmasının ardından yapılan en yerinde yorum, bu ödülün, Türk Edebiyatı’nın uluslararası alandaki saygınlığını artıracağına dikkat çekiyordu.
Nitekim Pamuk, yedi ay sonra Cannes’da jüri olarak yerini aldı. Pamuk ile birlikte Cannes’da bir de Türkiye çıkarması oldu.
Doğum günü hediyesiOrhan Pamuk’u hâlâ anlamak istemeyenler için umut kalmamışken, anlamak isteyenler için geçtiğimiz ay iki önemli etkinlik vardı: 11 Mayıs günü Kadir Has Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Orhan Pamuk Edebiyatı’ başlıklı sempozyumun ardından, 14 ve 15 Mayıs tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi bir Orhan Pamuk sempozyumu düzenledi.
Kadir Has Üniversitesi’ndeki sempozyum, yabancı akademisyenlerin katılımıyla daha çok yazarın yabancı dildeki okumaları üzerine yoğunlaşırken; Boğaziçi Üniversitesi Murat Belge, Engin Kılıç, Jale Parla gibi Orhan Pamuk’un eserleri üzerine uzun süredir inceleme yapan ve yazarla aynı dili paylaşan akademisyenleri konuk etti. 14 Mayıs sabahı Orhan Pamuk’a fahri doktora unvanı sunulmasıyla başlayan sempozyumda, yazarın eserlerinin farklı boyutları derinlemesine incelenerek katılımcılara yeni açılımlar sağlanması amaçlandı. Orhan Pamuk’un çevirmeni Maureen Freely, her iki sempozyuma da katılarak, yazarı İngilizce konuşan ülkelere aktarma serüvenini dinleyenlerle paylaştı.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki törene katılmak için Amerika’dan gelen Pamuk, konuşmasında, "Kitapların korkulacak ya da imrenilmesi gereken kutsal şeyler değil, anlaşılması gereken şeyler olduğunu burada öğrendim" diyerek ‘anlaşılmak’ konusuna bir kez daha dikkat çekti.
Pamuk, 7 Haziran’da 55. doğum gününü kutlayacak. Yazarın Cannes ve İstanbul’da Mayıs ayı içinde yaşadığı coşku, ona en güzel hediye olmuşa benziyor...

No comments: